Hatırlıyorum

Yazmak İçin Hatırlamak


En çok neyi hatırlıyoruz? Ölüm, doğum, düğün, sünnet, hastalık, cenaze gibi önemli anları. Daha ufak detayları zihnimizin gerisine itmişiz, yazıya dökmekte zorlanıyoruz. Yaşam öykümüzü yazarken işte bu gizli kalmış anları bulup dışarı çıkarmalıyız.

Patricia Charpentier’in Hatırlıyorum kitabından seçilmiş yazı tetikleyicilerinden dokuzunu sizlerle paylaşıyorum. Kronometreyi on dakikaya kurun ama kendinizi kesinlikle on dakikayla sınırlamayın. Bırakın kelimeler, cümleler içinizden geldiği gibi aksın. Sırayla yazmak zorunda da değilsiniz! O gün içinizden hangisini yazmak geliyorsa onunla başlayın. Yanlış yazarım diye korkmanıza gerek yok, her şey kurmaca! Kendi hayatınız olsa bile.

1.En Çok Eğlendiğim Zaman
Büyükanne veya babanızla veya onların yerine koyduğunuz birisiyle, teyze, amca, aile dostu ile birlikte geçirdiğiniz zamanı hatırlayın. Bu kişiyle neler yapardınız? Niye bu kişiyle birlikte olmaktan mutluydunuz? Belirli bir zamanı hatırlıyor musunuz? Bu kişi nasıldı? Ne kadar sıklıkla birlikte olurdunuz?

2. En Güzel Günüm
Çocukken en çok haftanın hangi gününü severdiniz? Bu günde neler yapardınız? Haftanın diğer günlerinden farkı neydi? Bu günü kiminle geçirirdiniz? Zaman içinde en çok sevdiğiniz gün değişti mi? Değiştiyse neden?

3. O Günü Hep Hatırlayacağım
İlkokul günlerinizi hatırlamaya çalışın. Özellikle belirli bir günü, öne çıkan bir olayı hatırlayın. Bu zamanı tasvir edin. Bütün bu yıllar boyunca niçin aklınızda kaldı? Bu olumlu mu, yoksa olumsuz bir anınız mı?

4. Çocukluk Odam
Çocukluk odanızı gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Birden fazla odanız olduysa en çok aklınızda kalanı seçin.  Kendinizi odanın ortasında hayal edin. Nasıl bir odaydı? Orada kendinizi nasıl hissederdiniz? Size ne ifade ederdi? Sadece bir uyku yeri miydi, yoksa başka şeylere de yarar mıydı? Odada neler vardı? Detaylara gir! Odanı hiç birileriyle paylaştın mı? Pencereden baktığında ne görürdün? En güzel tasvir, sadece görme duyusuyla değil, tüm duyularla yapılandır! Odandaki cisimlere dokunduğunda neler hissederdin? Hangi sesleri duyardın? Burnuna hangi kokular gelirdi?

5.Karakterim
Yaşadığın yerdeki karakterin kimdi? Karakterini istediğin gibi tanımla, komik, garip, eksantrik, acayip, vs. Bu kişiyi niye karakterin olarak tanımlıyorsun? Bu kişi niye sende iz bıraktı? Bu kişiyi nasıl tanımıştın? İlişkiniz nasıldı? Herhangi belirgin bir olay yaşadınız mı? Şehrinizdeki diğer insanlar bu karakter hakkında neler düşünürdü? Başkaları bu karakter hakkında fikir sahibi olmanıza yardımcı oldu mu? Eğer olduysa bu kimdi ve sizi nasıl etkiledi?

6. En Önemli Başarım
Çocukluğunuzun en önemli başarısı? Bu nasıl oldu? Bu başarıya ulaşmak için neler yaptınız? Size ne anlam ifade etti? Bunun karşılığında bir ödül aldınız mı? Aldınızsa neydi bu ödül?

7. Kendi Param
Çocukken kendi paranızla aldığınız ilk şey neydi? Satın aldığınız şeyi detaylı bir şekilde anlatın. Bunu niye almak istediniz? Nerden aldınız? Parayı nereden buldunuz? Bu şeyi sonra ne yaptınız? Sonradan aldığınıza memnun mu oldunuz, pişman mı?

8. Beş Şey
Sel veya hortumdan kaçarken yanınıza almak istediğiniz beş şey nedir? Aile fertleri ve evcil hayvanlarınız dışında! Bu şeyleri niye seçtiniz? Detaylı bir şekilde bu beş şeyi anlatın. Bunların özellikleri nelerdir? Bunlar olmazsa ne olur?

9.Hikâyeyi Tamamla
Bir zamanlar…

Facebook grubumuz var
1 Şubatta başlayıp 14 Şubatta sona erecek yazı maratonu için HayatımRomanYazıMaratonu
facebook grubumuza katılabilir, yazı alıştırmalarını ve diğer haberleri oradan takip edebilirsiniz.

Füsun Çetinel

Zaman

6 Dakikada Tanpınar

Altı dakika yazılarını yazmaya başlayalı tam tamına yirmi altı gün olmuş. Geriye dönüp yazdıklarıma baktığımda kiminde potansiyel öyküler, edebi sayıklamalar, ipe sapa gelmez iç monologlar, kiminde ise o güne dair saptamalar gördüm. Her şeyden önemlisi o sayfalarda yazmayı seven ve inatla yazmaya devam eden kendimle karşılaştım.

Bugünün kelimesi ''zaman''

Tanpınar'ın en büyük meselesidir zaman. Zamanın ne içindedir, ne de dışında. İkisi arasında sıkışmış kalmıştır. Rüyayla yaşam, doğuyla batı, eskiyle yeni arasında kayıp bir ruhtur yazar. Oğuz Atay gibi zamana tutunamayandır.

Rüyalarında sarnıç görür. Kurumuştur, akıp gitmez. Hem içindedir sarnıcın hem de dışında. Batılı kadınlarla tensel temaslar, arzular peşindeyken, uykuya yatar, rüyasında Eski Zaman Elbiseleri içine hapsedilmiş, saf bir kıza âşık olur. Saflığın, kaybolmaya yüz tutan değerlerin, mistik olayların peşindedir. Kafka kadar gotik, Dali’nin eserleri kadar sürrealisttir zaman onun için.

Kâbusudur zaman. Hiçbir zaman düzgün ayarlayamadığı bir saattir. Saatlere uyum sağlayamayandır Tanpınar.  Rüyalarında bile çok acımasızdır zaman, en güzel yerinde uyandırır onu. Zaman ritmidir, müziğidir, her şeyidir. Zaman bir trendir öyküsünde, hep doğudan batıya doğru yol alan.  İnsanların yetişmeye çalıştığı, çalışırken bir şeyleri kaçırdığı.

Tanpınar’ı çıldırtan zaman, onu zamansız bir yazar kılmıştır.

Geç Kalmadınız

Belki siz de bugünden itibaren 6 dakikalık yazı alıştırmalarına başlarsınız. Gereken tek şey defter, kalem ve bolca yazma cesareti. Kelimeler mi? Kitap aralarından, beni yaz beni yaz diyen seslere kulak verin!

Füsun Çetinel

Hayatım Roman Yazı Maratonu

Şimdi hayatınızı yazma zamanı! 

Patricia Charpentier, herkesi hayatını yazmaya davet ediyor. İnanmayacaksınız ama ondört gün sürecek olan yazı maratonu  ücretsiz! Evet, doğru okudunuz. Tek kuruş bile ödemenize gerek yok. Tek yapmanız gereken biraz vakit ayırmak. Sonunda hayatınız değişebilir. Bu eğlenceli maraton 1 Şubatta başlıyor.

Yapmanız gerekenler

Her gün bir şeyler yazmak. Bir paragraf, bir sayfa veya on sayfa. Her gün 500 kelime yazmanızı öneriyor Patricia. Bu da önlü arkalı, çift aralıklı yazılmış, iki A4 sayfası demek. Ama bilin ki ne kadar yazarsanız yazın, bu sizin için muhteşem bir başarı olacak.

Ondört gün boyunca her gün hatıralarınızı canlandıracak çağrı mesajları gönderilecek sizlere. Bunlar sizi, yazmayı bile düşünemeyeceğiniz bambaşka hikâyelere sürükleyecek.

Forumda diğer katılımcılarla online irtibatta olacaksınız ve isterseniz yazılarınızı paylaşabileceksiniz. Soru sorabilir, diğer katılımcıların yazılarına yorum yapabilirsiniz.

Bu maraton boyunca size günlük bazı yazma ipuçları ve yazmaya devam etme cesareti verilecek.

İngilizce biliyorsanız şanslısınız!

Yapmanız gereken tek şey alttaki linke tıklayıp kayıt formunu doldurmak. Sonra da 1 Şubatın gelmesini beklemek.

http://writingyourlife.org/writing-challenge/


İngilizce bilmiyorsanız yine şanslısınız! 

Ben sizler için  Hayatım Roman yazı maratonunu kelimesi kelimesine tercüme edip burada paylaşacağım. Kendi aramızda mail grubu kurup yazılarımızı Türkçe olarak paylaşabiliriz.

Patricia Charpentier kimdir? 

Central Florida Üniversitesinde Yaratıcı Yazarlık eğitimi aldıktan sonra Louisiana State Üniversitesinde Gazetecilik yüksek lisansını tamamlamıştır. Yazı koçu, editör, yazı eğitmeni, gazeteci ve fotoğrafçıdır. Yüzlerce kişiyle, çocuklarına, torunlarına ve gelecek nesillere miras bırakmaları için, yaşam öykülerini yazmalarında yardımcı olmuş, hayalet yazarlık yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
Daha detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz.

http://writingyourlife.org/

Ben çoktan kaydımı yaptım ve elimde kalemim 1 Şubatın gelmesini bekliyorum. Bu arada boş durmuyorum tabi, dünya dönmeye devam ettikçe yazacak çok şey var.
 
Füsun Çetinel

Yazmak İçin 50 Muhteşem Neden

Durup dururken neden yazar insan?

1. Kötü şey insanda durmaz.
2. Yazmayacağım da ne yapacağım?
3. Sosyal medyaya yorum yazana kadar roman yazarım.
4. Hayatım roman.
5. ''………''’ bile kitap yazdı!
6. Yer gök hikâye.
7. Duramıyorum.
8. Annem benimle gurur duysun istiyorum.
9. Her gün metrobüse binsen sen de yazardın.
10. Okul kitaplarının içinde bir sürü boş yer var.
11. İnsanlardan nefret ediyorum.
12. Kalemim mutfak bıçağından daha keskin.
13. Kiminin kalemi, kiminin çenesi.
14. Yaşamak için.
15. Alzheimer kapıda!
16. Cinnet geçirmemek için.
17. Yazmasaydım yazardım.
18. Yazar kelimesi kulağa hoş geliyor.
19. Her yer işyerim.
20. Belki meşhur olurum.
21. Evde TV yok.
22. Yeni çıkan kitaplara şöyle bir baktım da…
23. Yayınla ya da yaylan bu âlemden.
24. Mal mülk bırakamadık sabilere, bari bir kitap bırakalım.
25. Hayatımı değiştirmek istiyorum.
26. Şimdiye kadar yaptıklarımdan sıkıldım.
27. Kendime ait bir odam olsun diye.
28. İyi bir parmak egzersizi.
29. Düşünmek için.
30. Kocam aldattı, sevgilim terk etti.
31. Kendi karakterlerimi yaratmak için.
32. Ben Tanrıyım.
33. De, da takısını ayrı yazabilmek için.
34. Kelime cambazıyım.
35. Belki birisi beni anlar.
36. Takıntım var.
37. Yazıyorum öyleyse varım.
38. Hayal gücüm çok vahşi, dizginlemek gerek.
39. Yazarken kimse gözlerime bakmıyor.
40. Âlim unutmuş, kalem unutmamış.
41. Çocukluğum kötü geçti.
42. Konuş konuş nereye kadar?
43. Ailemden intikam almak için.
44. J. K. Rowling’den daha iyi bir anne olduğumu kanıtlamak için.
45. Evcilik oynamak baydığı için.
46. Empati yapabilmek için.
47. Yanlış kapıyı çalmışım. Jinekolog yerine Yeşim Cimcoz Yazı Evine girdim.

Elli tane olmadı mı? Bir zahmet üç tane de siz ekleyiverin.

Füsun Çetinel





Kedi Sesleri

 
Kedi seslerini, Marsık gittikten hemen sonra duymaya başladım. 

Ağaçların arasından bana sesleniyor gibi geldi. Uykumun arasında bahçeye açılan kapıya koşmuşum. Gecelikle, yalınayak karlara çıkmışım. Başka bir gün de kitap okuyordum, birdenbire kendimi sokak kapısında buldum. Ne Marsık ne de çöp almaya gelen kapıcı vardı. Pencerenin dışındaki en ufak sese yerimden fırladım. Marsık yok, fırtına var dışarıda. Alışmalısın artık, dedi sevgilim omuzlarımı okşayarak. İkimiz de Marsık’ın az ileride, karla kaplı yenidünya ağacının altında yattığını biliyorduk.

Bu seslerden çok önce, pencerenin hemen önünde oturuyordu Marsık. Ne içeri giriyor ne de bahçeye atlıyordu. Oysaki kardan göz gözü görmüyordu. Yenidünya ağacının tepesinde kızılgerdanları gözlediği noktaya dikmişti donuk bakışlarını. Kuru mamasını da yememişti. Sonra gözlerini gördüm. Yabancı, kara birer boşluktu. Yeşili, saydamlığı kaybolmuştu. Korktum. Üşütmüştür, bahçedeki bütün kedilerin burunları akıyor zaten, diye avuttum kendimi.

İşten eve gelince kucağıma alıp okşadım, tüyleri elimde kaldı. Bir günde derisi bollaşmış. Burnu kuruydu. Ağzı, o çok sevdiğim çiğ kıyma kokusunu yitirmişti. Damlalıkla süt versem biraz.  Rahatsız etmek istemedim, bir şey yiyecek hali yoktu zavallının. Sessizce kahvelerimizi yudumladık sevgilimle.

Ertesi gün veterinere götürdüm.  Ne miyavladı, ne tısladı Marsık. Hiç itiraz etmedi. Veteriner gözlerine baktı. Kafasının içinde bir şeyler baskı yapıyor olmalı, dedi. Ödemin gitmesi için kortizon iğnesi yapacağım. Canlanması için de vitamin. Epey de yaşlı.

Her sabah ayaklarımıza saldırıyor yorganın altından. Mevsimi şaşırmış sineklerle odadan odaya uçuyor evin içinde. Karlarda köpeklerle yuvarlanıyor. Sen ona aldırma Marsık. Daha Sığırcıklar gelecek bahçeye. Pembe beyaz baharlar açacak. Kertenkelelerin peşinden koşacaksın gün boyu.

Pek iyi değil, hatta hiç iyi değil, dedi veteriner daha ertesi gün. Bence eve götürün. Ne olacaksa orada olsun. Battaniyeye sarıp sarmaladım. Nasıl da hafiflemiş, nefesi azalmış. Dışarı çıktığımızda üçümüz de üşüdük.

Dolapların üzerinde gezerdi. Oradan kitaplığa, masaya atlardı. Mahallenin kedileriyle yüz göz olmamak için çam ağacının en yüksek dallarına tırmanır, bazen de inemezdi aşağıya. En yakın dallara uzanır cesaret sözleri fısıldardık. Saatler sonra yere indiğinde, hiç bir şey olmamış gibi tüylerini yalar, gözlerini kırpıştırırdı. Komik kedicik. Ağzı kırmızı bir pembeydi o zamanlar.

Yerde yatıyordu. Koltuklara çıkmaktan çoktan vazgeçmişti. Nefesi yorgun ve hırıltılıydı. Yanına yumuşak ayıcığını koydum. Kalksa yemek yese biraz, sonra su içse. İyice gerinse boylu boyunca. Hastalığını silkinip atsa, diye dualar ettim. Her zamanki gibi kucağıma, okuduğum kitabın üzerine atlasa. Ayracın püskülüyle oynasa biraz. Tuvalet kabı koysak mı banyoya. Bu halde bahçeye de çıkamaz. İncitmekten korkarak usul usul taradım. Kısık bir haykırış çıktı ağzından. Kemikleri elime battı. Soğuk kulaklarını avuçlarımda boşuna ısıtmaya çalıştım. Bu gece bizimle yatacaksın Marsık.  Ayaklarımın arasına koyacağım seni.

Kıpırdamaya korkarak yattık birlikte. Yorgan altımızda kaldı, üşüdük. Bacaklarımız tutuldu. Yorgun uyandık geceden. Ve ıslak. Ben ağlamışım o çişini yapmış yatağa. Kuru bir havluya sarıp kaloriferin altına taşıdık.

Zayıf bağırışlarla isyan ediyor, koridorda boş çuval gibi seriliyordu. Sesimi duyunca saklandığı yerden çıkmış. Veterineri aradım, isterseniz getirin uyutalım, dedi.  Bu akşam da evde kalsın, belki yarın. Mutfağa kaçtım. Ağlarken bulaşık makinesini boşalttım, tezgâhın üzerini üç kere sildim. Kuruyemiş çanağından fıstık yemeye zorladım kendimi. Midem bulandı. Kaçmak imkânsız. Mama kaplarını boşaltıp bulaşık makinesine yerleştirdim. Yerleri boş kaldı.

Sarı iltihap tükürdü o akşam. Gidiyor artık. Sevgilim kocaman avuçlarıyla kedinin zayıf bedenini sardı. Isıtmaya, sakinleştirmeye çalıştı. Marsık bağırdı. Gitmek bu kadar zor.  Git, dedim. Git bir an önce. Korkak dişlerini tişörte geçirdi. Kasıldı. Haykırdı. Isırdı yeniden. Bira köpüğü kıvamında bir safra geldi ağzından.

Yemedi, içmedi, temizlenmedi, oynamadı bir daha. Katı ve soğuk bedenini eski bir tişörte sarıp, sepetine yatırdık son kere. Sabaha kadar bekleyelim, gün aydınlansın, dedik.  Pencerenin kenarında oturup yağan karı seyrettik. İşte kedi seslerini duymaya başladığım andı o. Bu mevsimde yavru kedi olmaz, dedi sevgilim. Belki de kafamın içindeydi susmayan sesler. Marsık ne yapacak o buz gibi karanlık çukurda? Radyatörlere sokuldum. Buz gibiydi.

Tamir edilmesi en az dört günü bulur, dedi kapıcı. Buz gibi evde duramayız arkadaşlara gidelim, dedik. Marsık da yok zaten. Sıcak bir yatağa girip en ağır yastıkların altına gömmek istiyordum kafamı.

Bir hafta sonra geri döndüğümüzde yenidünya ağacının altındaki küçük tümsek düzleşmişti. Kalorifer tamir edilmiş, ev ısınmıştı. Kedi sesleri yerini belli belirsiz, tatsız bir kokuya bırakmıştı. Camları açıp kar havasını doldurduk içeri.

Odalarda gezinip kokunun nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum.  Kimi zaman daha yakın kimi zaman daha uzaktı koku. Ama en çok banyo tarafından geliyordu, apartman boşluğuna açılan küçük pencerenin ardından. Ölü hayvan kokusu bu, dedim. Fare olmasın? Yatalım, yarın kapıcıya söyleriz bakar, dedi sevgilim. Bu kez de kedi sesleri yok diye uymakta zorlandım. Dönüp durdum bütün gece.

Ertesi gün öğleye doğru kokunun kaynağına zorlukla varabildi kapıcı. Dışarıya açılan gider borusunun yırtık telinden üç zamansız yavru kedi girmiş içeri, belki de anneleri taşımış onları. Kardan, ayazdan korumak için. Ne anne girip besleyebilmiş onları ne de onlar dışarı çıkabilmişler.

Burnumun dibindeki kedi seslerini duyamadım ya. Kafamdaki sesleri susturdum ya. Dört zavallı çukur var şimdi bahçemizde. Bir de hiç susmayan kedi sesleri.

Füsun Çetinel

6 Dakika'da Elveda


6 Dakika Nedir?

Çok pratik bir yazı alıştırmasıdır. 

Her güne ayrı bir kelime seçilir. Bunu seçmenin çeşitli yaratıcı yolları vardır. Okuduğunuz bir kitabın sayfalarından, bir sözlükten veya gazetelerden rastgele bir kelime seçebilirsiniz. Başka bir yol da, yazıevimizden temin edebileceğiniz A3 boyutundaki 365 günlük kelime posteri. Çalışma masanızın üzerine asabileceğiniz posterden her güne bir kelime seçip yazmaya başlayabilirsiniz.

Kronometre altı dakikaya ayarlanır, beyin rahatlatılır ve kalem boş defter sayfasının üzerinde çılgınca koşmaya başlar, ta ki altı dakikanın bitiş gongu sizi durdurana kadar. 

6 dakika bir alışkanlıktır, yazıya ısınmadır, her yazarın can dostudur. 6 dakikalar size saçmalama hakkı verir, sizi tetikler, ortaya çıkan kısa metinlerden başka metinler yaratabilirsiniz. 6 dakikalar kurgu istemez, karakter gerektirmez, mantık aramaz, düzelti istemez. 6 dakikalar yazar tıkanıklığının bir numaralı ilacıdır.

Yeşim Cimcoz Yazı Evi'nde, 2013'ün son kelimesi Elveda'ydı. Herkesin elvedası kendine, bu da benim ki... 

Astala Vista bebek, hayat şirin bir şebek!

Tüm angarya işlere elveda. Astala Vista sorumluluklar, ricalar, ay hadi amalar, lütfenler, bir bakar mısınız, siz güzel yazıyorsunuz, iki satırcık çeviri yapa mısınız, öyküme bir el atar mısınız, işte anahtarım kedime göz kulak olur musunuz? Beni hastaneye götüre elveda. İşim var artık ben de meşgulüm. Sırıtan isteyişlere elveda. Hırsa, kıskançlığa, açgözlülüğe, daha daha daha çok isteyenlere elveda. Gösterişe, takıp takıştırmaya, olmadığın gibi görünmeye, ben ben ama yine de ben diyenlere elveda. İşe yaramaz uğraşlara elveda, asık suratlara, kaprislere, yanlış anlamalara, ne aradığını bilmemeye elveda. Höyküren, haykıran, bağıran, şımaran, sonradan görmelere elveda. Şaşaaya, debdebeye, markaya, tüketime, kredi kartlarına, hep daha daha diyenlere elveda. Karmaşık işlere, ilişkilere, en dediydimcilere, ah o gençlik söylemine, şimdiki aklım mantrasına, o da bana şunu demişti ama diyen fil hafızalara elveda. Astala Vista bebek, hayat şirin bir şebek!

Haydi bir cesaret siz de 6 dakikalara başlayın. Sizin kelimeniz ne?

Füsun Çetinel