Öykü Yarışmaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Galapera Sanat Selçuk Baran Öykü Ödülü

Selçuk Baran Öykü Ödülü 

İstanbul Galatapera Kültür ve Sanat Derneği’nin Türk edebiyatının usta yazarlarından Selçuk Baran'ın anısına düzenlediği Selçuk Baran Öykü Ödülü’nün bu yıl ikincisi yayımlanmış bir öykü kitabına verilecektir.

Hatırlayacağınız üzere geçen yıl ilki düzenlenen Galapera Sanat Selçuk Baran Öykü Ödülü’nü Bozuk adlı dosyasıyla Hakkı İnanç almaya hak kazanmış ve öykü kitabı Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basılmıştı.

İlk kitabının tam da umutlarının kırılmaya başladığı bir döneme rast gelmesi genç yazarımız Hakkı İnanç’ı hem çok sevindirmiş  hem de onu yazarlık yolunda ilerlemeye teşvik etmişti.

Bozuk baştan sona çok başarılı ve samimiyetle yazılmış öykülerden oluşuyor. Biraz klişe olacak ama hala okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim.

Galapera Sanat ve Kırmızı Kedi Yayınevi’nin ortaklaşa yürüttüğü bu güzel etkinlik yeni yazarlara umut kapısı olmanın yanı sıra Selçuk Baran’ın yeniden okunmasına ve Türk edebiyatına kattığı değerin anlaşılmasına olanak sağlamaktadır.

ÖDÜLE KATILIM KOŞULLARI

1- Ödül herkese açıktır.

2- Ödüle 2012 Eylül ve 2013 Eylül tarihleri arasında yayımlanmış öykü kitapları katılabilir.

3- Ödüle katılacak olan yapıtları, yazarın kendisi veya yazardan izin alınması koşuluyla yapıtı kitaplaştıran yayınevi, üniversiteler, sanat kurumları, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri de aday gösterebilirler.

4- Ödül  tek yapıta verilecektir, ancak seçici kurul gerekli gördüğü taktirde ödülü bölüştürülebilir.

5- Ödül olarak 3000 TL ve bir plaket verilir.

4- Ödüle katılan yapıtların 8'er adet, izin belgesi: yazarın adresi ve diğer iletişim bilgileri de eklenerek Galapera Sanat, Tünel, Ensiz sokak, Şeref apt, No : 4, Kat 2, Beyoğlu İstanbul adresine elden veya kargo ile gönderilmesi gerekmektedir.

5- Ödüle son katılma tarihi 25 Ekim 2013 ‘dür.

6- Ödüle değer bulunan yapıt 20 Ocak 2014 tarihinden sonra açıklanacaktır.

7- Ödüle gönderilen yapıtlar iade edilmez.

SELÇUK BARAN ÖYKÜ ÖDÜLÜ SEÇİCİ KURULU

İnci Aral
Sezer Ateş Ayvaz
Turhan Günay
Selim İleri
İlknur Özdemir
Mehmet Zaman Saçlıoğlu
Nemika Tuğcu

http://www.galapera.org/selcukbaranodul.html

Füsun Çetinel

Bilimkurgu Kısa Öykü Yarışması

Ay Evrenkenti 2013, Bilimkurgu Kısa Öykü Yarışması Duyurusu

Bilimkurgu yakın ya da uzak gelecek ile ilgili hikayelerin bugün olası olmayan bilim ve teknoloji unsurlarını kullanarak oluşturulmasıdır. Bilimkurgu bazen geçmişi de kurgulayabilir. Bilimkurgu kitap, sanat eserleri, televizyon, film, bilgisayar oyunları, tiyatro eserleri ve diğer kitle iletişim araçlarında bulunabilir.
Gelecek, alternatif zaman dilimleri, uzay, diğer dünyalar, uzaylılar, doğa yasalarına aykırı bilim ve teknoloji, zamanda yolculuk, nanoteknoloji, ışık hızı üzerinde seyahat, robotlar, yeni politik ya da sosyal sistemler bu hikayelerin vazgeçilmezleridir.

Zaman Makinası (H.G. Wells), Yıldız Savaşları (George Lucas),1984 (George Orwell), Solaris (Stanislaw Lem) bunlardan sadece bazıları.

Başarılı bir bilimkurgu öyküsü yazabilmek için sağlam fizik, astronomi, mühendislik gibi doğa bilimleri hakimiyeti ve sınırsız hayalgücü gerekir. Yoktan bir dünya kurmak ve kurulan dünyanın kurallarını iyi bilmek gerekir.

Yarışmaya son katılım tarihi, 1 Ağustos 2013. Yarışmaya katılmayı düşünmeseniz bile yarışma koşullarını incelerken bilimkurgu üzerine bir dolu yararlı bilgi edineceksiniz.

Üstelik jüride  H.G. Wells, Jules Verne, Ursula K. Le Guin, Isaac Asimov, Philip K. Dick, Arthur C. Clarke, George Orwell, Stainslaw Lem, Douglas Adams bile var. Daha ne olsun? Size oturup bir hikaye yazmak kalıyor.

Detaylı bilgi; http://ayevrenkenti.com/bilim-kurgu-kisa-oyku-yarismasi/

Boğaziçi Üniversitesi'nin Kalbi: Orta Saha

Boğaziçi Üniversitesi eski ve yeni hali.
Orta sahanın Boğaziçi’nin kalbi olduğunu kayıt için üniversiteye gittiğim gün öğrenebildim ancak. Zaten üniversite sonuçlarını günlük gazetelerden öğrenen komik bir nesilden başka ne beklenebilirdi ki? Son durak Etiler’di. Sonrası tabana kuvvet. Uçaksavar otobüsüyle birkaç durak daha yakına gitmek mümkündü ama saatleri güvenilmez, sefer sayıları ise gün boyu bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar azdı.
Aylardan Eylüldü. Tek elimde sıkıca tuttuğum poşette ananemin ciğer filmi, birkaç fotoğraf ve sabıka kaydım vardı. Kayıt için revirdeki doktordan sağlık raporu almam gerektiği söylenmişti. Kim söylemişti, nasıl ulaşmıştı bana bilmiyorum. Sağlık raporu alabilmem için de ciğer röntgeni isteniyordu. Her zamanki üşengeçliğim ve parlak zekâmla, ananemin gardırobunda istiflediği röntgen filmlerinden uygun bir tanesini araklamıştım. İşin enteresan tarafı, revirde hiç kimse şüphelenip bir şey sormamış, ismime açtıkları dosyanın içine özenle yerleştirmişlerdi.
Ana kapıdan güney kampüse inen manzaralı yolu benim gibilerle birlikte yürüdüm. Sürüyle hareket etmenin en kolay iş olduğu dokuz yıllık çileli lise eğitimim boyunca rahibelerden kaptığım tek köklü öğretiydi. Meyilli yol bitip de toprak saha önümde tüm haşmetiyle açıldığında kalakaldım. Bir grup erkek öğrenci etraftaki uzun kayıt kuyruğuna aldırmadan toz toprak içinde futbol oynuyordu.
Dudaklarımı ısırdım. Hangi yöne gitmem gerektiğini bilmiyordum ki. Ortada sahipsiz şemsiye gibi kalakalmıştım. Güneşin altında döne döne uzayıp giden bir kuyrukta elimde poşet beklemeye hiç niyetim yoktu. Hem üniversite kaydı için daha üç koca günüm vardı. Onun yerine orta sahanın çevresine dizili kulüp masalarını incelemeye karar verdim.
Müzik kulübünün epeyce uzağından geçtim. Kendi bet sesimi duymaya hiç ihtiyacım yoktu. Spor kulübünü görmemezliğe geldim. Basketbol oynamaya zorlandığım bir sefer top serçe parmağıma inmiş ve canım feci şekilde yanmıştı. Üstelik yirmi gün boyunca etrafta Havana purosu gibi şiş bir parmakla dolaşmak zorunda kalmıştım. Sinema, folklor, fotoğrafçılık. Tiyatro, edebiyat. Tüylerim diken diken oldu. Her an Shekespeare, Schiller, Goethe, Hesse, Mann kusabilirdim. Buddenbrooks ailesini sevmiştim gerçi çünkü benim ailemden daha beterleri olabileceğini keşfetmemi sağlamıştı. Dans, güzel sanatlar, hiçbirisi ilgimi çekmedi.  Sonra dağcılık ve hemen bitişiğindeki mağaracılık kulübünü gördüm. Bu adamlar ne yapar, ne yer ne içerler, habitatları neresidir bilmesem de, evet işte budur, dedim kendi kendime. Benim tek ihtiyacım olan şey, ister yerin altı ister yerin üstü olsun, ancak çok uzaklarda bir yerdi. Evden uzak. Anneden uzak. Kurallardan uzak. Kendi bedenimden bile uzak. Gençtim, bir an önce yola çıkmalıydım, aksi takdirde esaretimi sonlandıramayacağımın farkındaydım.
Orta sahanın tam da ortasında. Ne bir dakika önce, ne bir dakika sonra, hayattaki ilk gerçek seçimimi yaptım.
Kayıt masalarına doğru ilerledim. O yıllarda dağcılık ve mağaracılık kulübü aynı odayı paylaşıyordu ve haliyle kayıt masaları da yan yanaydı. Benden az biraz büyükçe iki erkek aynı anda ayağa fırlayıp bağış makbuzlarına uzandı. Ciddi bir karar vermek durumundaydım.  Ya kırmızı saçlı, tel çerçeveli gözlüklü, saçı sakalı birbirine karışmış vahşi bir mağaracıyı seçecektim, ya da zeytin gözlü, akça pakça, yurt yemeklerinden iskeleti çıkmış, İzmirli çevik bir dağcıyı. İzmirli dağcı erken davranıp üç liralık makbuzu cart diye acımadan yırtınca dağcılık kulübüne kayıt olmaktan başka seçeneğim kalmadı. O sırada ne bu iki kulüp üyelerinin aynı çatı altında yaşamak zorunda bırakılmış ezeli düşmanlar olduğunu ne de dişi bir üye olarak değerimi biliyordum.
Akşam, efsanevi 124 A otobüsüyle, yorgun argın eve ulaştığımda anneme dağcılık kulübüne üye olduğum müjdesini verdim. Tepki vermedi. Sonuçta o da benim gibi, dağcılığın ne beter bir şey olduğunu bilmiyordu daha.
Fulya Füsun Çetinel