Karakter Çalışması

Marcel Proust'tan Sorular

Marcel Proust'un kendi karakterleri için hazırladığı bu çalışmayı, sevgili Yeşim Cimcoz yıllar öncesinde birlikte katıldığımız bir interaktif roman projesinde bana yaptırmıştı. Unutmuşum bile, sağ olsun bulup çıkarmış bir yerlerden.

Bu soruları siz de roman veya öykü yazarken kendi karakterinize sorup onu ete kemiğe büründürebilir, karton karakter olmaktan kurtarabilirsiniz. Hatta sadece bu çalışmayla hikayenizi bile ortaya çıkarmış olursunuz.

Nasıl mı? 

Karakter sanki karşınızdaymış, mutfak masanızda sizinle oturmuş gibi düşünün, sonra da sorularınızı sıralayın.

İşte benim karakterim…

Sizce insanın yaşayabileceği en derin sefalet nedir? 

Gözleri çıkasıca kocam beni kırk günlük bebe ile kıçımın üstünde öylece bırakıp, Almanya'ya gittiğinde,hiç bilemedim. Gelir bizi alır mutlaka yanına, o güzel rahat hayata dedim. Nerdee.Orada Alman karının teki benim aslan gibi kocaya hemen taktı kancayı tabii. Sonra gelsin sefalet, kayınbiraderin insafına kaldım, onun bodrumuna sığındım burada. Sefaleti o zaman yaşadım. Zırıl zırıl aç bir bebe, bende ne olacağım korkusu. Ot yok ocak yok.

Nerede yaşamak isterdiniz?

 Almanya'da kocamın yanında, hakkım olan yerde tabii.

Dünyevi mutluluk sizce nedir? 

Sabah istediğin saatte kalkarsın, açarsın camını, sardunyaların önünde,ohh elinde demli bir bardak çay,sokağa dalar gidersin. Ne trafik ne para derdi, gönlünün dilediği gibi yersin günü.

En çok hangi yanlışlar sizin kafanıza takılır? 

Elin karısına kızına tebelleş olmak,aldatmalar falan, bir de pis insanları hiç sevmem. Yani temizlik imandan gelir işte. Haa bir de evde hayvan beslemek hiç bana göre değil, ama kadere bak her gittiğim evde  bir mahluk oldu hep.

Roman kahramanları arasında en çok kimi seversiniz? 

Benim hayatım roman zaten, en baş kahraman da benim, ablacım.

Tarihte en çok sizi kimler etkilemiştir? 

Atatürk çok mert adammış, bir de Zeki Müren'in üstüne kimseyi tanımam.

Gerçek yaşamda kadın kahramanlarınız kimlerdir? 

Türkan Saylan'ı çalıştığım yerlerden duyuyorum, kızları köylerden bulup okutuyormuş hep. Helal olsun kadına. Bir de bana okuma yazma öğreten Çayhan öğretmen var, o benim gerçek kahramanım. Elimden tuttu bildiği şeyleri öğretti hep, kafamın aldığı kadarıyla.

Kitaplarda en sevdiğiniz kadın kahramanlar kimdir?

 Kitapları bizim kız hatmeder, bana anlatır bazen. Dinler gibi yaparım kırılmasın diye, pek bir şey aklımda kalmaz. Vakit yok anam.Aklımda hep benim gözleri önüne akasıca koca ve fingirdeşi o Alman karı var tabii.

En sevdiğiniz ressam?

Bilemem hiç,ablacım benim. Ama temizliğe gittiğim çatlak bi ressam karı var. Resminden pek bir şey anlamam. At yapar, takmış kafayı atlara, bir de tövbe çıplak karılar yapar.  Ayıp yerleri hep ortada.

En sevdiğiniz müzisyen?

En birincisi Zeki Müren. Ne ses var . Hisli okur her şarkısını.

Bir erkekte en değer verdiğiniz özellik?

 Anlayış, mertlik, doğru söz. Bir de pis kokan adamlardan hiç haz etmem.

Bir kadında en değer verdiğiniz özellik? 

Temiz olacak, güzel yemek yapacak,evini, ailesini bilecek, şimdilerde okuyacak meslek sahibi olacak.

En sevdiğiniz değer nedir? 

Doğru söz.

En sevdiğiniz meslek? 

Öğretmenlik anacım, bak öğretmensiz kalırsan benim gibi, ortada cahil bir başına dağ adamı gibi dolanırsın. Ne yol gösteren olur sana, ne akıl veren. Çayhan öğretmen olmayaydı hepten yitip gitmiştim ben bu kargaşanın ortasında.

Ne olmuş olmayı isterdiniz?

Öğretmen olmayı, bir de Almanya'ya çalışmaya gitmeyi isterdim. Benim adamı bulup hıncımı almak isterdim. O karıyı boğmak isterdim.

En önemli özelliğiniz nedir? 

Çok tezimdir. Yavaşlığı hiç sevmem. E  meslekten ötürü çok da temiz ve titizimdir, haliylen.

Arkadaşlarınızda aradığınız en önemli özellik nedir? 

Arkadaşa, dedikoduya, fan fino pek vakit kalmaz ablacım. Ama komşular var tabii. Sağolsunlar yanda Nezaket abla var. Her derde devası vardır sağolsun. Bir de içten dinler insanı, öyle kafadan hı hı demez hiç.

En büyük kusurunuz nedir? 

Fil gibidir hafızam, kötülükleri unutamam hiç, unutmak isterim yapamam işte. Olmuyor, elde değil.

Mutluluk hayaliniz nedir? 

Dedim ya biraz önce, duvara mı konuşuyorum ben. Sardunya dedim, demli çay dedim, pencere kenarı dedim. Ohoo, sen benden betersin be, abla.

En büyük kaybınız ne olabilirdi? 

Allah etmesin, pırlanta gibi güzeller güzeli bir kızım var. Her şey onun için. Gerisi boş. Kıymetini bilemedi babası. Gözü kör olsun.

En sevdiğiniz renk? 

Yeşil,çayırı çimeni hatırlatır. Köyümü hatırlatır. Anamgilleri hatırlarım. Ühüüüü.

En sevdiğiniz çiçek?

 Sardunya,daldan kırarım, batırırım toprağa, iki güne şıp diye tutar. Hiç bir çiçek dayanamaz bana.

En sevdiğiniz kuş? 

Kargalara bayılırım, kimse sevmez ama o da bir Allahın kulu işte. Bilmiş bilmiş bakarlar. Bunların konuşanı bile varmış. Parlak şeyleri severlermiş, kaçırıp yuvalarına götürürlermiş hep. Taşlığa ekmek ufalarım hep gelir yerler. Elif'imin saçları gibi renkleri kuzguni siyah.

En sevdiğiniz isim nedir?

Elif, kuzucuğumun ismi.

En sevmediğiniz şey nedir? 

Pis karılar, pasaklı karılar, onun bunun kocasına göz dikenler, riyakarlar işte anlattıklarım daha önce.

Keşke bende de olsaydı dediğiniz bir doğal yetenek var mı? 

Var, he valla. Şu karga kuşu gibi uçup benim herifin gözlerini oymak isterdim.

Nasıl ölmek istersiniz? 

O ne biçim laf. Allah ağzından alsın. Çok korkarım ölümden, cehennemden falan.

Şu anda ruh haliniz nedir? 

Abla senin sayende içim daraldı,yani ne biçim, ne tuhaf sohbet bu. Günümün içine ettin, kusuruma kalma ama.

Yaşam felsefeniz nedir... tek cümlede ? 

Of bitirdin ablacım beni be. Felsefe falan bilemem. Düşün düşün boktur işin. Ah bir şu beynimi durdurabilsem. Ne rahat olurdum o zaman. Bir çay koyalım yeni demledim, yanında da katmer var, bak evden getirdim parmaklarını yersin valla. Unut bugünlük rejimini falan. Kendimize geliriz. Düşünme sen de artık.

Füsun Çetinel

Bir Yazı Macerası

Mozaik

4 Mayıs, 2010. Kuledibi  Atelye Galata’nın renkli, boncuklu, mozaikli, hafif loş atmosferinde samimi masalarda harıl harıl yazıyoruz, kağıda, deftere, peçetelere. Mutfaktan yeni çıkmış lor kurabiyeleri, peynirli dereotlu kekler ve demleme çay eşliğinde. Fonda Fransızca bir şarkı, buğulu, acelesiz. Karşı masada iki Japon kız renkli içecekleri ve kıyafetleri ile merakla inceliyorlar herkesi. Bugün yine yolları arşınladık. Galata’nın daracık eğri büğrü sokakları; hayatımın dokuz senesini geçirdiğim ve demir kapısından her cuma tören sonrası kendimi itiş kakış sokağa fırlattığım sevgili okulum. Cefakâr sıra arkadaşım Bilge ile aynı merdivenlere oturduk farklı hislerle. Minyatür kilise. İngiliz karakolu. İzbe binalar. Sevimli Galata kulesi. Işıltılı lambacılar. Okulu kırdığımız günlerin vazgeçilmezi, Ercan abinin kahvesi. Yine kediler, yıkıntılarda güneşlenen, tembel, hayatı seven. İşte şimdi yazma zamanı.‘Kuledibi, anasının dizi dibi.’  Tam bu satırları yazarken, bir gürültü bir kıyamet. Kalemim duruyor aniden.

Ne oluyoruz ya?

Durun, kimse kıpırdamasın. Bu bir baskındır.

Memurum sen masalardaki kâğıtları, evrakları toparla. Kimse kıpraşmasın. Fena yaparım. Ona göre.

Ramazan, evladım sen bu yerdeki poşetleri de toparla. İçinde kim bilir zararlı neler var. Hepsini poşet, kâğıt, kadın ne varsa İngiliz karakoluna getirin.

Amirim kadınlar çemkiriyor, poşetleri vermek istemiyorlar.

Ne demek lan! Bırakın çabuk poşetleri elinizden.

Lütfen memur bey, içinde ne zorluklarla yaptığım gümüş takılar var. Ne olur nazik olun.

Ay ay memur beyciğim, kıracaksınız ama çift sarılı yumurtalarımı. Taze diye almıştım köşedeki ekolojik pazardan. Çok kabasınız polis bey yani.

Suuus. Yetti be. Kümese döndürdünüz burayı. Gıt gıt gıt. Yürüyün karakola.

İngiliz Karakolu

Kim bu gurubun elebaşısı? Çıksın ortaya. İzinsin konuşan kodesi boylar ona göre.

Amirim bu bir kamyon dolusu kadın toplanmışlardı. Şüpheli gördük, aldık getirdik. Cıvır cıvır bir türlü susturamadık yalnız.

Höööyt. Susun.

Elebaşı konuş. Neyin peşindesiniz? Haa?

Efendim, şöyle izah edeyim. Biz bir yazı gurubuyuz. Yani…

Tamam, belli işte. Kurmuşlar gurubu, önceden planlı programlı hem de. Niye yazıyorsunuz?Neyi yazıyorsunuz? Evinizde otursanıza. Utanmıyorsunuz di mi?

Ama amacımız… Bakın kötü bir şey yok ki yani.

Hıdır topla kalemini kâğıdını şunların, bakalım neler yumurtlamışlar. Getirelim şunların akıllarını başlarına.

Hemen amirim. Emriniz olur. Kalemlerini kırıyım mı?

Cıvıma Hıdır. Gördün kadınları hemen havaya girdin. İnsan ol evladım insan.

Memur beyciğim benim midem rahatsız da biraz. Stres, heyecan falan derken.Bir bitki çayı alabilir miyim acaba?

A Hıdır beyciğim. Ben bir sütlü çay alırım valla.Normal çay dokanıyor da.

He ya. Burası Starbucks sankim. Diğerlerine de cafe latte söyleyelim  Hıdır bey. Manyak mısınız siz? Elin dandrik çaylarını içe içe reflü oldu zavallı midem. Küçük hanımefendiler çok kibarlar ya, içemezler öyle her şeyi.

Amirim ben şahsen kulak misafiri oldum. Çok şüpheli konuşmalar geçiyordu aralarında. Bunlardan bir sürü sabahtan sokaklara dağılmıştı, orada burada. Her bir yerin, her bir şeyin fotoğrafını çektiler. Anlamlı notlar aldılar.

Aferin Hıdır. Terfi garanti sana artık. Listele bunları ad, soy ad, yaş.

Amirim, aha şu kadının adı Refiya. Yanındakilere diyordu ki, ‘İçim yanıyor eskiye, gidenlere.’ Sonra mozaik falan dedi. Yani ne demek istedi şimdi bu?

Hıdır, dur bir dinleyelim bakalım. Evet elebaşı seni dinliyoruz. Öt bakalım.

Bakın komiser bey bu dördüncü toplantımız oluyor. Her ay başka semt, başka yüzler. Herkese açık gurubumuz. Yazmak isteyen, yazıyı seven katılıyor. Yazılar internet sitesinde.

Hah, işte beklenen itiraf geldi. Organize suç. Planlı programlı. İlk de değil. Üstüne üstlük bir de internet sitesine koyup cümle âleme ilan etmişler. Yuh olsun size. Hanım senin evde bekleyen aç açık kocan, sabin yok mu? Ne biçim kadınlarsınız siz? Ha, konuş. Bak tansiyonum fırladı yine durup dururken.

Ay, komiser bey suratınız kıpkırmızı oldu valla. Adam göz göre göre gidecek kızlar.

Ramazan ilacımı getir tez. Şiştim, şiştim.

Komiser beyciğim şişersiniz tabi, o pis karbonatlı çayı içerseniz. Bir de sizde stres çok tabi. Bakın ben yaşam koçuyum. Sizinle şöyle bir iki seans çalışsak diyorum.

Sus kadın sus.

Aaa, bende de aktardan aldığım tamamen doğal ekinazya var. Daldıralım sıcak suya. Her bir şeye iyi geliyor vallahi.

Yeter bee.

Bakar mısınız memur bey. Tuvalet ne tarafta acaba. Sabahtan içtik çayları. Onun için yani.

Tuvalet muvalet yok. İşeyin altınıza. Toplaşırken düşünecektiniz bunu.

Hıdır, şu arkada gizlene kadınları da getir bakalım öne. Niye sinmişler öyle?

Amirim bunlar Japon. Gözlere baksanıza ,çekik çekik. Bir şeyler diyorlar ama anlayamadım. ’Aç insan’ diyorlar galiba. Acıkmışlar garipler herhalde. Lahmacun söyleyelim mi bunlara?

Benim güzel, akıllı memurum. Sen en son ne zaman dayak yedin benden? Bir düşün şöyle. Manyak mısın sen be.

Komiseeer bey. Ben anlarım biraz Japonca. ’Aç insan’ demiyor onlar. Sizi selamlamak için ‘Ancinsan’ diyorlar,  yani hürmet ediyorlar.

Bi de ukalayız hanımlar, haa.

Peki diğerleri kim, o arkadakiler. Çıkın ortaya bakıyım.

Yürüyün, bacım. Bak amirim kızıyor.

Aaa kız Mağdure! Senin ne işin var bunların arasında. Ay ölecem şu an. Sen el âlemin karısına bir araba dolusu laf sırala, kendi öz be öz karın aralarından çıksın.

Ama komiser kocacım. Bir dinle, anla beni. Kendimi ifade edecem artık. Yetti canıma. Hep yemek, bulaşık, çamaşır. Bir gördüğüm yer semt pazarı. Kadınlara özgürlük diyorum artık.

Dur kız dur sen. Şimdi sana iki zumzuk çakacam, kendimi ifade edecem. Bak gör o zaman.

Ama komiser bey her şey zorbalıkla olmaz ki, değil mi arkadaşlar?

Çok haklısınız Yeşim hanım. Verelim komiserimize kalem kağıt kendini öyle ifade etmeyi denesin.

Hadi komiser bey, ne olur hatırımız için.

Yaz, yaz, yaz.

Hadi kocacım kırma bizi. Bak Hıdır da yazmak istiyodu, sana diyemedi kızarsın köpürürsün diye. Bu genç bey var ya, Deniz, kuantum yaşam koçu. O anlıyor. Diyo ki kocanızla her bi şeyi paylaşın diyo.Paylaşma olmazsa evlilik olmaz diyo. Diyo da diyo.

Yaa, demek öyle diyo. Bak seen. Deniz bey kardeşim hadi bunlar kuş beyinli. Senin ne işin var bunların arasında? Ha? Yakışıyo mu sana orada burada toplanıp apır sapır şeyler yazmak?

Ama komiser bey, okusanız çok seveceksiniz. Bakın şimdi netten sayfaya girin.

Dokunma devletin malına. Çek elini bilgisayardan.

Ama bir müsaade. İşte bakın semte göre hikâyeler. Yani Zararlı bir şey katiyen yok.

Ana. Hıdır, sen bunlarla işbirlikçiymişsin lan. Senin de yazın çıkmış. Ne işin vardı senin Çengelköy’de iş günü? Ha? Bak bak resmini de koymuşlar bi güzel. Ah, sol kolum uyuştu. Kesin kalpten gidicem ben bugün.

Komiserim, şey ben tesadüfen yengeye hıyar almaya gitmiştim. Beni kandırdı bu kadınlar valla. Zorla oturtup yazdırdılar. Hiç hevesim yoktu halbuki.

Amirine yalan dolan. Terfi etmeyi unut. Hakkari yolları gözüktü sana.

Yaşasın. Komiserim biz yazı gurubu olarak İstanbul dışına açılmayı düşünüyorduk zaten. Hakkari çok otantik olabilir. Bol fotoğraf, değişik lezzetler falan. Hıdır beyin de kalemi çok kuvvetli maşallah.

Tamam lan tamam. Pes ediyorum. Dağılın. Yok olun dünyamdan. Mağdure, kız seni evde görücem akşama. Karşılıklı ifadeleşiriz artık bi güzel. Hıdır getir haritayı önüme. Bakalım Hakkari’den daha otantik bir yer bulabilir miyiz sana. Gurubunu da davet edersin bi güzel.

Füsun Çetinel