Yine ve Yeniden
Dudağım uçuklamış, boğazım kaşınmaya ve gözlerim yanmaya başlamıştı. Sabah üç saat, akşam üç saat ders sonrası kafam balyoz gibiydi. Yatağa at kendini, iki gün çıkma diyordu cılız bir ses içimden bir yerlerden. Kalın, inatçı bir ses ise kapıp koymak yok, yut bir poşet animal pack vitamin, sabaha domuz gibi uyanırsın diye gümbürdüyordu.
Bir kilo mandalina, kuruyemiş, alışveriş poşetleri, kitap listem, kalem, su, en hafif ve en az yer kaplayacak kuş tüyü ceketim, rahat ayakkabılar, fotoğraf makinem ve başka bir sürü ıvır zıvırla Zincirlikuyu metrobüs durağına vardım. Ya animal vitaminler işe yaramıştı gerçekten veya da kitap fuarına gidecek olmanın heyecanı bünyeme iyi gelmişti. Tabi Zincirlikuyu metrobüs durağında bekleyen Özlem’i de unutmamak gerek.
Her arkadaşla kitap fuarına gidilmez. Metrobüs adabını, kapının tam nerede açılacağını bilmesi gerekir. Atik ve zayıf olmalıdır, yüksek koltukları kapabilmeli ve bir taraftan konuşurken bir taraftan durakları takip edebilmelidir. Atıştırmalık güzel sandviçler hazırlamalıdır fuara gelirken. Sonra aynı yayınevlerinin kitaplarını sevmelisiniz, yoksa fuarı gezerken zamanınızın çoğu birbirinizi aramakla geçer.
Fuara yiyecek taşımanın manası nedir diye merak edenlere belirtmekte fayda var. Balçık kıvamında filtre kahvenin fiyatı altı buçuk lira, üzerine istediğiniz kadar sıcak su veya süt ekleyin kıvamı kat'iyetle değişmiyor. Yemeğe vereceğiniz parayla rahat beş kitap daha alabilirsiniz. Üstelik yiyecek ve kasa kuyruklarında kaybedeceğiniz zaman da cabası.
Kimleri mi gördüm, neler mi aldım fuardan?
Can Çocuk’ta sevgili dostum Sevim Ak’ın imza günü vardı. Çocuklarla itişerek sıraya girip Saçlarında Soru İşaretleri adlı kitabını imzalattım.
Oradan yine Can yayınlarıyla devam ettim yoluma.
Alice Monro’nun son çıkan öykü kitabı; Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik. Ve daha önceki başka bir öykü kitabı, Çocuklar Kalıyor. Bazı Kadınlar’ı okumuştum, içinde çok sevdiğim öyküler vardı. Çocuk Oyunu en beğendiklerimden.
Dostum Can Göknil’den öyküler, Deniz Kokusu
J.M. Coetze’den bir roman, Utanç, daha önce Murat Gülsoy ile Beş Hafta Beş Roman’da Yavaş Adam’ı incelemiştik. Muhteşemdi. Üstüne kapanan roman diye tabir edilenlerden. Roman içinde roman. Oyunbozan bir roman.
Albert Camus’dan yine Sisifos Söyleni.
Dostoyevski’den yine Yeraltından Notlar. Kitaplarımı birileri geri vermiyor…
İletişim Yayınları.
Balzac Bilinmeyen Şaheser. Tam üç adet aldım. Bir tanesi kendim için, diğerleri öğrencilerime.
Borges, Ficciones Hayaller ve Hikâyeler. Tomris Uyar ve Fatih Özgüven çevirisi.
Şükran Yiğit, Çatıkatı Âşıkları. İlk okuduğum kitabı Ankara Mon Amour beni kalbimden vurmuştu.
Vladimir Nabokov, Ada Ya Da Arzu. Uzun süredir peşindeydim. Kısmet bu güneymiş…
Siren Yayınları sahibi sevgili Sanem benim nelerden hoşlandığımı iyi biliyor. Üstelik bize özel indirim yaptı, Yeşim Cimcoz Yazıevi indirimi.
Muriel Spark, Bayan Jean Brodie’nin Baharı
Etgar Keret, Yedi Güzel Yıl. Buzdolabının Üstündeki Kız. Ve Bilek Kesenler, Asaf Hanuka’nın çizimleriyle.
Salvador Plascencia, Kâğıt İnsanlar. Gerçek oyunbozan bir kitap. Yazar kızdığı karakterleri öykülerinde hayata geçiriyor ama karakterler yazara karşı geliyorlar. Ve biçimsel olarak da hepsi birbirinden çok farklı çalışmalar.
Notos Kitap’ta sevgili hocamız Semih Gümüş’le sohbet ettik. Yeni çıkan kitaplar üzerine konuştuk. Eksik dergilerimizi tamamladık. El yapımı bir kitap teşhirdeydi. Onu karıştırdık biraz.
Bilgi Yayınevi.
Muzaffer İzgü’nün de imza günüymüş. Malum günün konusu, Çapulcu musun, vay vay. Yine öyküler. Bilerek seçmiyorum ama elim hep öykülere kayıyor.
Kırmızı Kedi Yayınları.
Sevgili hocam Jale Sancak’ın ilk romanı; Fırtına Takvimi. Modern bir roman bence. Kısa metinlerden oluşuyor.
Son olarak Aylak Adam standını ziyaret ettik. Daha altı ay oldu açılalı. Arkadaşımız Fuat Sevimay’la sohbet ettik. Birkaç çeviri kitabını aldım.
Luigi Pirandello, Biri Hiçbiri Binlercesi
Italo Svevo, İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü
Uykusuzlar ve Leman’a uğramadan geçemezdik. Her yıl niyet edip alamadığım Hacivat Karagöz Perdesi’ni nihayet Leman standından satın aldım. Perdeyi açın, değnekleri takın, ışığı yansıtın, Karagöz’ü evinizde oynatın yazıyor kutusunun üzerinde. Bakalım deneyip göreceğiz artık.
Genelde öğrenci ağırlıklıydı fuar. Bir örnek şapkalı çocuklar, ‘’öğretmengillerini’’ arayanlar, ‘’koşun burada bir liralık kitaplar var’’ diye bağrışanlar, yazarların imza kuyruklarında heyecan içine bekleşenler, geride bırakılma korkusuyla tuvalete gitmekten bile korkan kızlar, öğrenci parası patates kızartmasına yetemeyen aç çocuklar, kitabın türünden çok parasına göre seçim yapanlar, velhasıl her çeşit çocuk modeli vardı fuarda.
Onda açılan fuardan yılların tecrübesi sayesinde tam on iki otuzda tüm dostlarımızla sohbet etmiş, alışverişimizi tamamlamış, sanat fuarını tepeden gören sakin kafede çayımızı içip Özlem’in lezzetli sandviçlerini mideye indirmiş ve aklımız arkada kalmadan tekrar çıkışa yönelmiştik ki, fuar da tam kıvamına gelmişti. Açık havaya çıkabilmek epey zamanımızı aldı. Elimizde tonlarca kitap poşetleriyle öğrenciler arasında sel gibi akarken hafif klostrofobik anlar yaşadık.
Hastalığım mı? Ne hastalığı?
Elimizde tonlarca kitapla metrobüste ayakta Cevizlibağ’a, oradan aktarmayla Zincirlikuyu’ya, sonra yer altından dört yüz altmış metre bozuk yürüme bandında sürünerek Zorlu Center’a vardık. Kahve içip hayaller kurduk, biri bizi satın aldığımız kitaplarla bir yere kapatsa ve okumayı bitirene kadar çıkarmasa dışarı.
Sonra birer kitap seçip okumaya başladık. Benim ki, Jale Sancak’ın Fırtına Takvimi. Bitecek diye çok korkuyorum.
Ve yine ve yeniden, her yıl, pişman olmadan giderim kitap fuarına.
Füsun Çetinel
Orada olmalıydım dedim, kitaplar ve boş oda...
YanıtlaSilSelma Özeşer
bekleriz odamızda herkese yer var:)))
SilKişiliğinizi yansıttığınız bir yazı olmuş, elinize sağlık :)
YanıtlaSilçok teşekkürler
Sil