Masa Konulu Tablolar
Konuşan masa
etrafında on iki meraklı kişiydik. Kimimiz ressam, kimimiz yazar, kimimiz sahne
sanatlarından. Yıllardır görmediğim sevgili dostum, çocuk kitapları
illüstratörü Huban Korman’la da Konuşan Masa
sayesinde karşılaştım.
Çağla Göksu, Mimar Sinan Üniversitesinde
plastik sanatlar koordinatörü ve ressam. 120 tablo görseli
eşliğinde, bize Rönesans’tan günümüze Avrupa’da ve Türkiye’de, masa konulu
figürleri tanıttı. Masa kültürü Türklere çok daha sonraları geldiği için
gösterilen eserler tabi ki de Batı ağırlıklıydı.
Leonardo da Vinci'yle başlayıp Recep Batuk’la bitirdik geceyi
Pieter Brueghel’in masasında, İncil’in dışında
günlük hayatın rastgele izlerini ve neşesini yakaladık. Manet, Monet, Renoir,
Degas, Gaugin, Picasso, Holbrook, Şeker Ahmet Paşa, Mahmut Cuda, Fikret Mualla,
Cihat Burak’ın masalarında bize anlatmak istedikleri hikâyeyi görmeye çalıştık.
Göremediklerimizi de güler yüzlü eğitmenimiz Çağla Göksu gösterdi. Bimece
parçalarını on iki çift meraklı gözle bir araya getirdik.
Öykü bütün sanat
dallarından beslenir ama bence en çok şiire ve resme yakındır. İyi öyküler,
sözcüklerle yapılan resimler değil midir zaten? Hemingway örneğin, Beyaz Fil
Tepeler öyküsünü yazarken, Cezanne’den,
onun ‘’basitmiş gibi görünen fırça darbelerinin aslında duygularını son derece
kontrollü bir biçimde dışa vuruşundan’’ yararlandığını söyler.
Ben en çok Frida Kahlo’nun yemek masasından
etkilendim. Leonardo’nun masasında et, şarap, ekmek varken Frida kendini
yatırmış masaya, üzüntüsünü, hastalığını, ölümünü, erkekleri, düşüncelerini.
Yemek masasını ameliyat masasına çevirmiş. Üretkenliğini, kısırlığını
sorgulamış. Tüm yaşamını didik didik etmiş bu masada. Kendi kendini yemiş
bitirmiş. Kutsallığı simgeleyen beyaz masa örtüsünü bir kenara atmış, yeşil
sermiş masaya. Doğanın yeşili onun kutsallığı. Güneşin doğuşu, batışı. Sonra her
tarafına ok saplanmış bir geyik var tam masanın önünde, Frida hep yaralıydı ya
zaten. Acılarını resmeden kadındı o.
Vincent Van Gogh’un masasında ışığın vurduğu tozlu patatesler var.
Sabah, öğlen, akşam yenen ama hiçbir zaman şikâyet edilmeyen patatesler.
Karanlık bir huzur var aynı masanın etrafına toplanmış yoksul insanların
suratında. Patates ekenler. Patates
Yiyenler.
Salvador Dali’nin masası ise sürreal. Belleğin Azmi ya da Eriyen Saatler(La Persistencia de la
Memoria ) diye bilinen
tablosunu yapmak için atölyesinde çalışıyormuş. Bir zaman kompozisyonu kurmak
istiyormuş ama nasıl yapacağına bir türlü karar veremiyormuş. Zaman nasıl
çizilir? Belki bir saat çizebilirim, diye düşünmüş. Çok sıradan gelmiş. Biraz şarap içmiş, birkaç üzüm atmış ağzına. Camambert peyniri
masanın üzerinde tabakta duruyormuş. Uykusu gelmiş, kanepesine kıvrılıp yatmış.
Sabah uyandığında yanı başında erimiş, kendini odanın sıcağına teslim emiş,
Camambert ile göz göze gelmiş. İşte bu demiş, şekil değiştiren, eriyen bir zaman
tam da aradığım. Artık kompozisyonunu nasıl kuracağını biliyormuş.
Botero’nun piknik
örtüsünü es geçemem. Tombul muzlar, çatlayacak denli büyük portakal.Kendi tarzında şişman insan modeli ile hafızalara kazınmıştır sanatçı. Gerçekçi dünyaları anlatırken gerçek dışılık yaşatır. Fizik kuralları yerine kendi bakış açısını verir. Yemek yemenin ve şişmanlığın tabu olduğu günümüzde bana cesaret verdiği için seçtim inadına.
Mihri Müşfik Hanım. Kendisi
farkına varmamış da olsa çok farklı resmetmiştir masadaki karpuzu. Gerçeklerle
yüz yüze bir kadın olarak çekirdekli bir karpuz çizmiştir. Aynı ve daha eski
dönemin erkek ressamlarının tablolarındaki karpuzlar ise çekirdeksizdir. Hizmetkârları
veya eşleri, karpuzun çekirdeklerini ayıklayıp öyle masaya getirmiş olmalılar.
Başka nasıl açıklanabilir ki bu çekirdek meselesi?
Recep Batuk’un masasındaki Sucuklu Yumurta basit, sıradan ama bir o kadar da insana ait.
Sanatçı bir pazar sabahı evinden çıkar. Apartmanın içini sucuklu yumurta kokusu
sarmıştır. Canı fena halde sucuklu yumurta çeker ancak çalışmak için bir an
önce atölyesine gitmesi gerekiyordur. Baştan çıkartıcı koku hep aklındadır.
Atölye çevresinde hiçbir açık bakkal bulamaz, ancak tuvaline tava içinde
yağları cızırdayan sucuklu yumurta çizer.
Masa ve yemek iki
ayrılmaz parça. Biz de gece boyunca bunun keyfini çıkarttık. Aynı masanın
çevresinde yedik, içtik, sanatçıları ve sanatı konuştuk. Konuşan Masa’da çok
değişik temalar var ve her gün yenileri eklenmeye devam ediyor; Masallarda Yemek,
İki Mutfağın Kesiştiği Noktada, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Mutfağı, Likör
ve Şerbet Yapımı Atölyesi.
Detaylı bilgi için;
http://konusanmasa.com/?p=116
Füsun Çetinel
Harika bir yazı olmuş. Eline sağlık Füsuncum... Sizlerin sayesinde bu kadar güzel oldu. Teşekkürlerimizle...Hayri Araboğlu
YanıtlaSil