Craiova’dan İzlenimler
Sevgili Füsun Çetinel,
23.06.2013’den 29.06.2013 tarihine kadar Romanya’nın Craiova şehrinde yapılacak olan Colorful Ageing; hikâye anlatma, sosyal medya ve gönüllü faaliyetleri, EDUNET tarafından organize edilecek Grundtvig programına seçildiğinizi ve tüm masrafların tarafımızdan karşılanacağını haber vermekten memnuniyet duyarız.
Bu iletiyi posta kutumda gördüğüm anda gözlerime inanmadım çünkü içinde yazan her şey bana bu kadar mı yardı? Hikâye anlatmak, sosyal medya ve gönüllü faaliyetleri, yaş almanın dışında tabi ama onun da başında renkli kelimesi vardı ki bu her şeyi değiştirirdi. Evet, bir dostumun belki de farkında bile olmadan, facebook’ta paylaştığı bir programa başvurmuş ve kabul edilmiştim.
EDUNET organizasyon başkanı Victor Dudau, Almanya, Bulgaristan, Yunanistan, İngiltere, Finlandiya, Fransa, Danimarka, Belçika, Türkiye, Portekiz, on katılımcıyı ve görevli gönüllüleri kapsayacak şekilde mail grubu açtı, facebook’ta arkadaş olduk, birbirimizin yaptığı işleri, yaş ve aile durumlarını öğrendik yani birkaç gün içinde daha Craiova’ya gitmeden arkadaş oluverdik.
Bükreş’e varış zamanımıza göre buluşma grupları oluşturduk. Ben ve Yunanlı arkadaşım Anna sabahın erken saatlerinde Bükreş havaalanında birbirimizin kollarına atıldık ve konuşu konuşa şehri bir baştan bir başa yürüdük. İkimiz de yürümeyi, insanlarla sohbet etmeyi, kahve içmeyi seviyorduk. Akşamüstüne doğru tren garında Portekizli Fernando ile buluştuk. Craiova’ya kadar olan üç saatlik tren yolculuğunun sonunda birbirimizi yıllardır tanıyorduk sanki. Otelimize vardığımızda saat gecenin on biriydi ama lobide bizi şnitzel, patates ve soğuk biramız bizi bekliyordu. Diğer katılımcılar çoktan odalarına girip uyumuşlardı. Bizler de yorgunduk ama ertesi günlerin heyecanı ile biraz daha sohbet ettik.
Ertesi sabah otelin bahçesinde hem kahvaltı ettik hem de herkesle tanıştık. Victor ve öğretmenler ile yürüyerek kısa bir şehir turu yaptıktan sonra Beethoven Duyma Engelliler Okuluna gittik ve çalışmaya başladık. Sol avuç içi benzerliğine göre ikişerli gruplara ayrıldık. Ben ve Danimarkalı Marienne eşleştik. Ayakta birbirimizin kafası üzerine koyduğumuz kâğıtlara görmeden resimlerimizi çizdik, birbirimize sorular sorduk. Daha sonra herkes eşini gruba tanıttı. On farklı ülkeden on renkli insanı tanımak muhteşemdi.
Bu günler içerisinde yaşlanmayı, beraberinde getirdiği problemleri, toplumun diğer kesimlerinden izolasyonlarını nasıl önleyebileceğimizi, ülkelerin bu sorunlara nasıl çözümler üretebileceği, onları tekrar nasıl üretici konumuna getirebileceğimizi konuştuk. Hikâye anlatmak Leitmotif’imizdi pek tabi.
Otelde verilen bir çay partisinde çevre okullardan seçilmiş kızlı erkekli bir öğrenci grubuyla tanıştık. Doğum günlerimize göre eşleştik. Benim eşim on dört yaşındaki Livia oldu. Çok güzel İngilizce konuşuyordu. Türkiye’den getirdiğim fotoğrafları, broşürleri gösterdim. Nelerden zevk aldığımızı anlattık birbirimize. O bana yaptığı resimlerin fotoğraflarını gösterdi. Konuşmaya doyamadık.
Daha sonraki günlerde genç arkadaşlarımız kiliseleri, parkları, müzeleri dolaşırken bize rehberlik etti. Huro duygulu sesiyle Fince şarkılar söylerken ağaçlar altında biralarımızı içtik. Romen yemekleri yedik, üzüm bağlarından şarap içtik, Romanya’nın tarihini ve hikâyelerini dinledik. Bizi Craiova’da ağırlayan herkes rahat etmemiz ve mutlu olmamız için elinden ne geliyorsa yaptı, Romanya’yı sevmek için hiçbir şey eksik değildi.
Kültür gecesinde herkes ülkesinden getirdiği yemek, broşür, bayrak ve hediyelerle bir masa donattı. Müziklerimizi çaldık, farklı dansları öğrendik. Rakı, uzo, şarap ve adını hiç duymadığımız şeyleri içtik. Victor ve Romen arkadaşları kendi masalarını kurdular, yerel adetlerini ve danslarını gösterdiler. Ben dansöz kıyafetiyle göbek atmak zorunda kaldım.
Beethoven okulunun bilgisayar odasında sosyal medya öğretmenimiz İlleana ve öğrencilerinden photoscape öğrendik. Facebook hesabı olmayanlar açtı. Blog yapmayı öğrendik. Bloga fotoğraflar yükledik. Hikâyelerimizi yazmaya başladık. Daha deneyimli olanlar diğerlerine yardım etti. Aralarda kahve içtik, leziz pastalar, taze vişneler yedik. Duyma engelli çocuklarla oyunlar oynadık.
Livia ve ben ortaklaşa bir hikâye panosu hazırladık. Zamk, renkli kartonlar, boya kalemleri, yapışkanlı resimler ve oyun hamuru vardı. Bende kurutulmuş bir denizatı, nazar bocuğu, kuş tüylri, kartvizit, resimler vardı. Hepsini güzel bir kompozisyon içinde panoya yapıştırdık. Livia resim çizdi, oyun hamurundan çiçekler yaptı, konuştuk, paylaştık, güldük ve meydana çıkan şeyle gururlandık. İkimiz de yaratıcılığı, okumayı, hayvanları ve öğrenmeyi seviyorduk. Livia benim panomu herkese müthiş İngilizcesi ile tanıttı. Onun sözlerinden hayatımı dinleyince hiç de sıkıcı bir yaşamım olmadığının farkına vardım.
Livia beni çocuk hastanesine götürdü. Resim öğretmenlerinin rehberliği altında yetenekli altı kişilik bir grup çocuk bölümünün duvarlarını masal kahramanları ile boyuyorlar. Tüm malzemeleri daha önce yaptıkları resimleri satarak temin etmişler. Yataklardaki çocuklar sevinç içinde duvarlarda beliren Miki ve Minileri seyrediyorlardı. Livia’nın öğretmen olan anne ve babasıyla da tanıştım, onları İstanbul’a davet ettim. Bana çok güzel kolye, iğne, kitap arası yapmış. Ben de ona Türkiye hatıraları hediye ettim.
Craiova’daki günlerimi unutamam. Marie Claire’in buğulu Fransız şarkılarını, Sarah’nın çikolatalı kek krizlerini ve yanından ayırmadığı oyuncak ayısını, sevgili Bulgar komşum Venelin’i, müthiş sesli Urho’yu ve salıncakta sallanışını, Marienne’nin anlattığı hikâyeleri, Fernando’nun çekirge ve ateş böceği arasındaki farkı bize yüzlerce kez anlatmasını, ilk kez çubukta dondurma yiyen Wim’i, Yunanlı arkadaşım Anna’yı nasıl unuturum. Alman arkadaşım Katherina’nın öykü kitabı hala yanı başımda durur. Açar açar okurum.
Neler öğrenmedik ki? Kont Drakula, Kazıklı Voyvoda, Çingeneler, gurbete çalışmaya gidenler, arkada bırakılan yaşlılar ve özürlü çocuklar. Yıkılmaya yüz tutmuş binalar. Yasaklar getirilen üzüm bağları. Avrupa Birliğinin hiç de matah bir şey olmadığı. Kotalar.
Son gün herkes öğrendiklerini kendi ülkesinde nasıl uygulamaya koyacağını anlattı, hepimizin farklı uğraşları olduğu için çok zengin bir bilgi alışverişinde bulunduk. Aramızda tarihçi, hikâye anlatıcısı, tur operatörü, emekli öğretmenler, ormancı, kaptan, bilgisayarcı, çevre eğitmenleri ve yazarlar vardı.
Kalbimin bir parçası hep Romanya’da ve oradaki dostlarımda kaldı. Livia ile yazışıyoruz, eminim ki bir gün yeniden karşılaşacağız. Bir sürü parçası da diğer dostlarımla dünyanın dört bir köşesine dağıldı. Neyse ki kalbim kocaman, yaşam ve edebiyat sayesinde büyümeye devam ediyor.
Mutluyum, yeni projeler şekillendi, ortaya çıktı ve çıkmaya devam edecek. Renkli Yaş Almak da bu çalışma sayesinde ortaya çıkan projelerden sadece bir tanesi.
Beni takip etmeye devam edin.
Füsun Çetinel
0 yorum :
Yorum Gönder