Bir İnersin, Bir de Çıkarsın
deneysel çocuklukHep Cem’in başının altından çıkardı böyle şeyler. Zürafa Sokağı macerası da. Bir sürü hikâye anlattı. Levent’le gitmişler, yok kadınlar her gördüklerine kapı aralığından gel gel yapıyorlarmış. Memeleri ortadaymış. Çok bakarsan, kolundan tutup zorla içeri çekiyorlarmış. Sen kim, o sokağa gitmeye cesaret etmek kim oğlum. Ya annem anlasaydı her şeyi, Almancadan cezaya kaldığımın yalan olduğunu. Zavallının benimle uğraşacak vakti yoktu gerçi. Gündüz banka, akşam babam. Ananem Alzheimer. Babamın da yemediği halt kalmamıştı ha. Ne çapkın adamdı. Bir nebze çekmemişim ona. Ama nasılsa babamın cüzdanından para araklamaya korkmazdım. Kadınlar için yüz lira. Levent güya gitmiş ya, yetmez oğlum, dedi hemen. Nasıl da üzülmüştüm. Levent kurt, anladı kıvrandığımı. Üstünü verse ya borç, vermez. Hem de karı bana bedava verdi oğlum, dedi Levent. Yok artık. Niye bedava yapsın o işi ki. Kalabalık sokağın başında birikmiş. Demir bir kapı görünüyor sadece. Boyumuz kısa ya o sıralar, aralardan bir şey görebilirsen ne şans. Bir de arabalı tatlıcı var yan tarafta. Canım bir çekti ki. Kerhane tatlısıymış. Cem yemiş. O işi yapınca kurt gibi acıkıyormuşsun. Cem’in yüzü hep sivilce. Hani yatmıştı karılarla? Yatsan sivilcelerin kalmazdı. Öyle duymuştum da kimden hatırlamıyorum? Sokağın ilerisine doğru bir de kahve olmalıydı. Alçak masalar, tabureler, sokağın üzerinde kaldırımda. Anahtarlık, mendil, çakmak ve başka bir sürü şey satan bir de işporta tezgâhı duruyordu kaldırımda. Öyle ne kadar bekledik kim bilir? Kalbim küt küt atıyor. Bir şey oldu, kim ittiyse beni arkamdan kalabalığın içine doğru.
Was macht ihr denn hier?
Almanca hocamız Herr Müller! Okulun en belalı hocasının ne işi vardı bu sokakta? Cem’le Levent anında toz olmuşlar. Zavallı ben, Zürafa sokağının girişinde duruyorum. Kamondo merdivenleri geldi aklıma, nereden geldiyse. Almancam zaten berbat. Ne tembeldim ama. Tarih ödevi, diyebildim. Yalan söylemeyi bile beceremezdin sen. Herr Müller salak mı? Anladı her şeyi. Ya Herr Müller’e rastlamasaydım o gün?
umutsuz yaşlılık
Bu merdivenler bu kadar dik miydi yıllar öncesinde de yoksa ben mi yolun sonuna geldim artık? Mezunlar gününe gidelim diye tutturdular. Altmışıncı yıl sertifikası vereceklermiş. Neyimize yarayacak mezara giderken sertifika? Kiminin prostatı kiminin kalbi, eski günlerdeki gibi olmuyor işte. Ne kadar çabalarsan çabala. Üçer beşer koşarak inip çıktığın merdivenleri gözün yemiyor artık. Hayat düz bir yol olsa, beni hiç yormasa. Tek isteğim bu artık. Böyle işte. Hadi kırmayayım dedim çocukları. Çoğu Rahmetlik oldu. Bir avuç mezun kaldık bizim yıllardan. Nisanda kar olacak iş mi hiç? Gerçi her mevsim kış bana, kemiklerim bir türlü ısınmıyor. Ne giyersen giyeyim üstüme, titriyorum. Karanlık bir gün, çok karanlık! Niye uydum ki bizimkilere. Dursaydım ya evimde, koltuğumda otursaydım. Televizyona bakardım biraz, bir elma soyardım. Bir bardak ıhlamur kaynatırdım ayva çekirdekleri ve tarçınla. Geçer giderdi gün. Zaten ne Almanları ne de elmalı payı sevebildim. Ağzımın içi teneke gibi, ne yesem tat vermiyor. Görev gibi yemek yiyorum, sırf yatağa düşmemek gayretiyle. Kıyamet kopacak okul bahçesinde. İnsan, gürültü çekemiyorum etrafımda. Sesler bile acıtıyor bedenimi. Bak yine tıkandım! Ah düşmanım merdivenler, ah düşmanım yokuş. Bir Herr Müller vardı hiç unutamadığım. Beni Zürafa sokağından ta bu merdivenlere kadar kovalamıştı. Keklik gibi sekiyordum o yaşlarda.
Çocukluğun heyecanı. Çocukluğun merakı. Bir kadın memesi göreceğiz diye neler vermezdik. Gördük de ne oldu? İşte hayat, görenin de görmeyenin de sonu toprak.
Füsun Çetinel
füsun çetinel,hikayelerini o kadar güzel kurgulayıp yazıyorsun ki.yaratıcılığına ve de ellerine sağlık diyeceğim.sevgiyle...füsun altuğ
YanıtlaSilçok teşekkür ederim kıymetli yorumunuz için. sevgiler.
SilKaleminize sağlık. :)
YanıtlaSil