Satranç
Lise yıllarım boyunca bol bol orijinal dilinde Stefan Zweig okumak zorunda bırakıldığım için uzun bir süre kitaplarının kapağını dahi açmayı düşünmüyordum. Bir gün sevgili arkadaşım ve öğrencim Cem Yeker, Zweig’ın Satranç kitabından söz etti. Üstelik o da benimle aynı lisede aynı işkencelerden geçen birisi olarak yazarı yeniden keşfetmeye cesaret edebilmişti.Yazıevinde ortaya bırakılan kitaplar arasında Satranç’a rastlayınca neden yeni bir başlangıç yapmayayım ki dedim kendi kendime. Her Türk genci gibi ben de bir zamanlar satranç öğrenmeye niyetlenmiş ama pek fazla da ilerleyememiştim. Belki de o yüzden kitaba pek sıcak yaklaşamadım ilk başlarda. Sonuna doğru ise tam anlamıyla âşık oldum.
Ama keçileri kaçırmamak ya da bir akıl hastalığına yakalanmamak için, bu saçmalıkla uğraşmaktan başka seçim şansım yoktu. Çevremdeki korkunç hiçliğin beni boğmaması için, kendimi siyah ve beyaza bölmeyi en azından denemek durumunda kaldım…
New York’tan Buenos Aires’e giden bir yolcu gemisi, sıra dışı dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, Gestapo baskısında hücre odada çaldığı bir satranç kitabı ile bir yıl geçirmiş Avusturyalı Dr. B. ve onun ilginç öyküsü.
Satranç zehirlenmesi. En sonunda bu tek yönlü düşkünlük yalnızca beynimi değil, bedenimi de sarmaya başladı…
Bende ise tam bir Zweig zehirlenmesi oldu. Lise yıllarımda yaşadığım travmanın üstesinden geldim. Artık diğer kitaplarını da okumaya devam edebilirim. Bu kadar yıl sana direndiğim için çok üzgünüm Stefan Zweig.
Füsun Çetinel
0 yorum :
Yorum Gönder